İlham İnan Dündar
Beyaz perde, varoluşundan bugüne kadar çok badireler atlatmış, kriz dönemleri yaşamıştır. Siyasi, ekonomik, teknolojik değişimlerin hepsinde en fazla olumsuzlukla karşılaşmış ve ağır ekonomik darbeler almıştır. Rekabette her zaman ilk kaybeden olmuştur. Spor müsabakası, arkadaş toplantısı için hemen vazgeçilebilen bir seçenek, eğlence beklentisinin son alternatifidir… “Nasılsa üç gün sonra TV’de izleriz”, denilerek vazgeçilendir. Sinema sektörü, tüketicinin kolay tercih değişiminden en çok etkilenen segment, ‘sinema salonları’ işletmeciliği olmuştur. Savaş, pandemi dahil tüm kriz dönemlerinde bile, yapımcılar film üretimi yapmışlar ama filmler salonlara ulaşmamıştır, salonlar kapatılmıştır, salonlar yasaklanmıştır…
Sinema salonlarının çok az değişim gösterdiği son yüz yıldan sonra, hayatta kalabilmeleri, işletmecilikten verim alabilmeleri için yeni yollar aramaları gerekiyor. İç içe geçen fonksiyonlarla daha az perde ve daha çok hizmet ile daha konforlu bir mekana dönüşerek kendilerini yenilemeleri gerekiyor. Olabilecek bütün olumsuzlukların üst üste geldiği bu dönemde, dünyanın en büyük sinema krizi yaşanırken, sinemaların toplumsal işlevini yeniden gözden geçirmeyi amaçlayarak, farklı bir mekan kullanım değişimlerini sinema işletmecileri mutlaka öngörmelidir.
Sinema salonu işletmeciliğinden vazgeçmeden, salon kapılarına kilit vurmadan; film izleyicisini baş döndüren teknolojik değişim sonucunda oluşan onların TV ekranında, cep telefonunda ulaşamayacakları yüksek beklentilerini bir konfor ile tekrar kazanmayı planlamak gerekiyor.
Sinema salonlarının rakipleri, her zamankinden daha büyük TV ekranları ve akış platformları (VOD); bu platformların sunduğu özgün ve benzeri görülmemiş eğlence seçenekleri… Paralı TV kanalları, internet dağıtıcıları üzerinden festivallerde Oscar gibi ödüller kazanmış filmler gösterime verildiğinde, televizyon karşısından ve kötü film izleme olasılığı dahilinde, daha fazla para harcatmak için izleyiciyi sinema salonuna getirmek, buna sebep bulmak, artık çok zor. Dijital TV veya ekran platformları pandemi döneminde yakaladıkları izleyiciyi avuç içi büyüklüğündeki ekranlarda, cep telefonlarında tutmak için TV’lerin 50 yıldır sunduğu dizi büyüsünü kendilerine örnek alarak beyaz perdenin rekabetini otobüs koltuklarına, sahil şezlonglarına, parkların banklarına kadar her yere, her zaman aralığına ve paylaşımlı iletişime taşıdılar. Oysa beyaz perde hala kendi aydınlığında, karanlık bir ortamda, iletişimden kopuk bir ortamda başkalarının ürettiği sihri, bedeli karşılığında iki saat izole olmaktan öteye, başka bir vaat sunmamaktadır.
Bununla birlikte, salon işletmecilerinin, hiçbir eylemde bulunmadan beklemeleri ise sinema salonlarını, oturma odası yararına daha da marjinalleştirme riski taşımaktır. 2000’li yıllardan itibaren açılan sinema işletmeleri, alışveriş merkezlerinin, çekim güçlerini artırdıkları mağaza karmalarının, yeme içme ve oyun alanları gibi mekanlarının işlevselliklerinden ilham alarak kendilerini kısmen güncellediler. Fakat mekansal bağlamda geleneksel sinema salonu düzenlerine az farklılıklar katarak yenilenmelerini sürdürdüler.
Daha dar çerçevede olsa da pandemi sonrası, daha geleneksel olanlardan ayırt etmek için bazı sinema işletmecileri, yeni nesil salonlar tasarlattılar ve bunları “premium sinemalar” olarak adlandırdılar. “Premium sinemalar”, salon sayılarını azaltarak daha az seçenek ile izleyiciye beyaz perdede birinci sınıf deneyimler sunmak için tasarlandılar. Sıcak ve özel olarak tasarlanmış bir dekora sahip ‘premium’ konseptler, çalışma odaları, kitapçılar, bistrolar, yeni nesil kafeler ve az sayıda özel hareketli koltuklu VİP salonlar içermektedirler. Yetmedi, salonlarda ev konforu sağlayan yataklı koltuklar, yerleştirdiler. Samimi bir atmosfer ve estetik açıdan teşvik edici bir yerde dolaşmanın keyifini sunarak, sinemalarda film izleyen insanlardan oluşan bir topluluğun, tabir yerinde ise yeni kutsal mekanları olmaya çalışıyorlar. Bu tamamen yeni bir düşünce değil, çünkü son 20 yılda dev film yapım şirketleri, her zamankinden daha iddialı ve daha devasa bütçeli ve teknik olarak bir o kadar karmaşık hikayelerle dopdolu filmler kurguladılar ki, izleyicileri bu filmlerin “sinemada izlenmeyi hak ettiğine” ve daha fazla para ödemeye bile ikna ettiler. Güçlü pazarlama stratejileri ile vizyona girmeden başlattıkları tanıtım kampanyaları ile pahalı filmleri sadece sinemalarda (büyük boyutlu perdelerden, harika ses sistemleri ve ileri teknoloji görüntüleme) seyredilme üstünlüğünü, izleyicilerine sundular. Premium salonlar yurt dışında çoğalırken, Türkiye’de sadece üç dört sinema kompleksinde, yaptık oldu, yeterli yaklaşımı ile uluslararası zincir sinema işletmecileri tarafından gerçekleştirildi.
Etkileyici bir pazarlama ve harika bir efekt destekli görsel şölen ile övünmeyen tüm filmler için, farkı yaratan aslında sinema salonu yapısıdır. Geçmişe dayalı formlarda oynayarak modern çizgilere kavuşturulan geniş fuaye ve sinema mimarisinin ilettiği net algısı ile mekanın özel, güzel, sofistike ve rafine bir mekanda olması yaklaşımı, özellikle “alışveriş merkezi sinema işletmecileri” için bugünkü rekabet ortamında yeniden değerlendirilmelidir. Önemli olmasına rağmen sinemaya gitme deneyimi, koltukların rahatlığında karşılanamaz. Teknoloji ile değişen yaşam alışkanlıkları sonucu fark, artık küçük ve büyük perde arasında değil, izleyiciye kolektif ve bireysel deneyim sunmak arasındadır. Dolayısı ile, alışveriş merkezlerinde var olan,
1. Geniş fuaye alanlarını etkin hale getirmek.
a. Bireysel gösteri sunulabilecek stand up sahneleri yerleştirmek.
b. DJ kabin yerleştirerek izleyiciyi film bekleme sürelerinde farklı müzik dinletileri sunmak.
c. Küçük ölçekli bireysel veya limitli arkadaş grupları içim dans pisti.
2. Sinema büfe alanlarına komşu özel tasarlanmış ek alakart veya al götür hızlı yeme içme mekanları oluşturmak.
3. Fuaye girişleri turnikeleri kaldırmak ve atıl duran alanları alışveriş merkezinin dolaşım alanları haline getirmek.
4. Salonlara girişi salon kapılarında özel elektronik bilet okumalı turnikelere çevirerek, izleyiciye “sana güveniyorum” değerini katmak (İzleyicinin elindeki bilet sadece o salon girişe kodlanacak).
5. Salon sayılarında eksiltmelerle, atıl alanları katarak alışveriş merkezi dolaşım yapısına uygun yeni kiralanabilir alanlar oluşturmak.
6. Yeni kiralanabilir alanları sürpriz markalarla, alışveriş merkezlerinde olmayan aykırı ürün markaları ile sinema konseptine uygun halde planlamak. Bu kiralayan açısından yeni gelir kaynağı olmanın yanı sıra yeni kiracılar açısından da daha gizem taşıyan ortamda, özellikli beklentileri olan müşterilerle buluşma fırsatı oluşturacaktır. (Fantastik ürün satıcıları, pop up ürün satıcıları, eski yakın zaman ürün toplayıcıları/antikacılar, uğraşı ve merak alanları ürünleri satıcıları/hobi).
7. Sinema salonları ve mağazalardan oluşan yeni kazanılmış dolaşım alanı içerisine genç ve büyüklere özel oyun makineleri yerleştirmek.
8. Mevcut sinema salonu düzeni içerisinde koltuk azaltarak oluşturulan öbeklerde ‘coworking’ alanları oluşturmak. Paylaşımlı perde kullanımı, tercihli müzik seçenek alternatiflerini sunabilmek.
9. Mevcut fuaye ve sinema kompleksi içerisinde kiralanabilir ‘coworking’ ortak çalışma alanları oluşturmak.
10. Beyaz perde önlerinde özel şilteli alanlar oluşturarak film öncesi programı duyurulmuş deneyimsel, avangart tiyatro fırsatı sunmak.
11. Daha az reklamı yapılan, sanatsal yönü ağırlıklı olan veya kültürel içerik tamamlayıcı filmlerden özel seçkiler yaparak izleyicileri çekmek.
12. Bölgesel alışveriş merkezlerinde programlı olarak film öncesi beyaz perde önünde bölgenin insanlarının oluşturduğu canlı müzik grupları (lise, üniversite grupları bile olabilir) performans gösterileri düzenlenmesini sağlamak.
13. Alışveriş merkezlerinin sürekli hale getirmeyi başaramadığı sanatsal sergi düzenlemelerini yedinci sanat ile iç içe getirerek sanat sahiplenme olgusunu vurgulayacak sanat galerilerini atıl alanlar içine almak.
14. Ayrılmış küçük metrekareli alanlara gereksinim duyan VR oyun alanların premium sinema komplekslerinde yer vermek.
15. Beyaz perdeyi etkin ve kazanç merkezi haline getirmek için küçük bir salondaki koltukları çıkararak yerlerine ‘spin’ bisikletleri, koşu bantları, kürek çekme koltuğu konulabilir. Perdede oynatılacak doğa içerikli filmlerle izleyiciler arkadaş grupları ile yeşillikler içerisinde koşabilir, azgın sularda kürek çekebilir; hatta binek spor ekipmanlar ile ata binebilir.
Bu, cüretkar bir hedefi olan birinci sınıf sinema kompleksinden fazlasıdır. Bu türden tüm deneyimsel oluşumlar, bize, alışveriş merkezi sinemaları içinde bir mekan yaratmanın AVM ziyaretçilerine bunun kültürel bir buluşma noktası olduğunu söylemesinin mümkün olduğunu söylüyor. Aynı zamanda daha karmaşık filmlerin keyfini çıkarmayı teşvik ederken, ‘sinefil’lerden oluşması zorunlu olmayan, ancak şehrin kültürel topluluğunun bir parçası olduğunu hisseden ve akranları olarak algıladığı kişilerle ilişki kurma arzusuna sahip bir ziyaretçi profilini ve izleyiciyi kendine çeker. Gerçekten de AVM içinde ‘premium sinema’ konsepti, henüz 2019 seviyelerine ulaşamayan izleyici rakamlarının bu değişimlerle, gelecekteki sinema salonlarının kaderini etkileyebilir ve gişelerin getirilerini rakiplerine göre alt üst edebilir. Değişim, sinema mekanlarının mimarisinin, içinden geçen insanlara, AVM ziyaretçisine, sadece sinemaya ait olmadığı fikrini nasıl değiştirebileceğinin en güzel örneklerinden biri olacaktır. Dijital platformlarla olan rekabet sinemalarda gösterimdeki filmlerin artık niş programlama ihtiyacı olduğu anlamına geliyor.
Ama insanların hala görmek için evlerinden, günlük meşgalelerinden kopup geldikleri zamanlar tükendi; herkesin sinemaya gittiği dönem kapandı. Evlerde yine köşe başına yerleşen dev televizyonlar artık akıllılar; dijital platformlar vizyona girmeden filmleri yapımcılardan alarak, diziler çekerek harika akış geleceği sunuyorlar. Bu harika akışlı şeyler, kelimenin tam anlamıyla bir bolluk. Fakat uluslararası sektör girişimcileri, finansörleri, yöneticileri dahil hiç kimse bunun sonsuza kadar süreceğini düşünmüyor. Prodüksiyon patlamasını finanse eden dev teknoloji ve medya şirketlerinin bunu sonsuza kadar sürdürmeye hiç niyetleri yok. Şu anda Netfix, Apple, Disney, Blutv, Bein Connect, Exxen, Gain birbirleriyle rekabet etmeye ve aboneleri çekmeye çalışırken, kendilerine arazi kapma yarışındalar. Son birkaç yılda dijital platformlar, evimizden çıkmak zorunda kalmamamız için daha da fazlasını yapıyor. Yeni yayın hizmetleri başlattılar ve yayın akışlarını; Dizi dramalar, romantik komedileri ve daha önceki bir çağda bir sinema salonunda mutlaka izlemiş olabileceğiniz uzun metrajlı filmleri yayınlıyorlar. Tüm büyük medya şirketlerinin taklit etmeye çalıştığı Netflix, haftada en az bir yeni film yayınlıyor. Ancak dikkat etmek gerekir ki, dijital platformlarda sadece abone rekabeti yaşanmıyor. Birbirlerini satın alıyorlar, birleşiyorlar. Örneğin, Dünyada Discovery, WarnerMedia’yı satın aldı, Discovery’nin kendi akış hizmetini Warner’ın HBO Max’i ile birleştirmesi bekleniyor. MGM film stüdyosunun Amazon’a satışı gündemde. Paramount ve AMC gibi küçülen film şirketlerinin arasında sonunda konsolidasyon olması kaçınılmazdır. Rakiplerin sayısı azaldıkça harcamalar da azalacak, akışların kendini tekrarlamaları da artacaktır. Üstelik dijital platform filmlerin izleyicileri, cebindeki bilgisayardan başlayarak her an onlara sınırsız Youtube, TikTok, Instagram, VK ve abone olmadan sıfır TL’ye başka eğlenceler sunarak zaman öldürmek için pek çok rakip pazarda bulunmaktadır.
Sinema salonları için bugün yolun sonu değil. Daha çok sular akacak. Dijital platformların aboneleşmede hedeflerine ulaşamadıkları Türkiye gibi ülkelerde daha çok izleyiciye ülkenin her yerinde ulaşmak ve yapım maliyetlerini karşılamak için sinema film dağıtıcıları ve sinema salonu işletmecileri ile görüşmelere başladılar.
ABD’li stüdyolar da giderek kendi filmlerini, kendi platformlarına ayırıyor ve bu nedenle yerli filmler artık platformlar için çok daha önemli hale geliyor. Yerli filmlerin gişe gücünü düşündüğümüzde, her zaman hayatta kalma şansları vardır. Ve kaliteli bir film kataloğuna sahip olmak için platformların erken aşamada filmleri önceden satın almaları veya ortak yapımlar ürettirmeleri gerekecek. Bunlar maliyetli üretimler; hedef abone sayınız yoksa reklam geliriniz de yoktur. O zaman filmleri daha geniş kitlelere ulaştırmak için sinema film dağıtımcılarına ve sinema salonlarına zorunlu gereksinim doğmaktadır. Alışveriş merkezleri sinemalarında yapılacak değişimler, yeni teknolojik gelişimleri de göz ardı etmeden mimari olduğu kadar stratejik olarak da planlanmalıdır. Belki de çok yakın zaman diliminde, ‘Metaverse’ bize daha önce hiç olmadığı gibi bir sinema deneyimi getirebilir. Filmin içine tamamen daldırma ve etrafa baktırma ve filmi bir 3D model sanal gerçeklik ortamında gerçekten deneyimleme fırsatı verebilir. O zaman diliminde, 360 derece dönebilen koltuklara sahip dev sinema salonlarına yeniden ihtiyaç duyulacaktır. Sinemaseverler, yatar koltuklar ve koltuklarından sipariş verdikleri yüksek hizmet kalitesinde yiyecek ve içecek seçenekleri gibi beklentilerini ileteceklerdir.
Özetle alışveriş merkezleri, ziyaretçilerinin, daha fazla içeride kalmalarını istiyorlarsa; aynı sinema salonu işletmecileri gibi, ziyaretçinin evinin, ofisinin ve avucunun içerisinde bulunana ekrandan başını kaldırmasını, kendini ziyaret etme meşguliyetine karar vermesini sağlamak için bugünden inovasyon döngüsüne girmesi gerekir. Vazgeçeceği ve terk edeceği konforu ziyaretinde sağlamak, hijyen, bakımlı, ferah, eğlenceli, güvenli ve kişisel moduna göre tasarlanmış alanlar bulabileceği bir alışveriş merkezi ve ziyareti ödüllendirecek inovasyonu sürekli yenileyen premium sinema komplekslerini planlamak zorunluluktur. Sinema salonları atıl alanlar değildir, kapladıkları metrekare değerlerinden, pahalı yatırım olmalarından öte çekim mıknatısıdır, iş işten geçmeden kazanç merkezlerinin verimliliği için tedbir almalıyız.