Ana Sayfa Gündem Bölgeye göre mağaza tasarımı

Bölgeye göre mağaza tasarımı

Pınar ALTANOĞLU SALMAN

Hiçbir şey imkansız değildir. Sonuçta imkansızın içinde bile imkan bulunuyor… (Audrey Hepburn)

Yıllarca mağazacılıkta sezonları takip için, dünyanın moda merkezi şehirlerinde koşturdum durdum. 1990 sonları, hatta 2000 başları dijital fotoğraf makinaları nerdeyse yoktu, gördüklerimi en güzel gösterdiği için fotoğraflarımı dia pozitif filmleriyle çeker, döndüğümde seminerlerimi dia makinası ile verirdim. O zamanlar yeni sezonu yurt dışında ve son haliyle takip etmek çok prim yapardı. Günümüzde dijital fotoğraf makinaların bile pabucu dama atıldı, yaşasın akıllı telefonlarımız… Her geçen gün daha da akıllanıyorlar maşallah. Hedefine odaklı doğru internet araştırması yapanlar için, dünyanın neresinde olursa olsun ünlü bir marka, yeni vitrin yaptığı anda, vitrin direkt ekrana yansıyor.

Ben de doğru ve güncel bilgiyi takip eden sizler için, 2018 görsel mağazacılık sohbet yazılarımda bundan böyle sadece mağazalar ve AVM’ler değil, biraz da inceleme yaptığım şehirlerle ilgili bilgiler yazmaya karar verdim, çünkü perakende sektörünün en önemli konularından biri de mağazanızın bulunduğu bölgeye göre tasarım yapmak.

Tam da bundan dolayı önce biraz Roma’dan söz ederek başlamak istiyorum bu kez yazıma. Dünyanın en romantik kentlerini sayın desem, eminim Roma başı çekenlerden olur. Hollywood klasiklerine meraklıysanız “Roma Tatili” filmini siz de defalarca seyretmişsinizdir. “Hadi” dedim, bu kez Roma’yı bir de Audrey Hepburn’un ayak izlerinde dolaşıyım, bakalım neler gelmiş bu güne neler değişmiş.

Otel Hassler önünden İspanyol merdivenlerinden Via del Corso’ya.

Dünyanın gelmiş geçmiş en zarif kadınlarından Audrey Hepburn ‘’Roma Tatil’’ filminde genç bir prenses ve Kraliyet ziyaretlerinden birini yapmak için Roma’ya geliyor, hizmetkarları ile Otel Hassler’de konaklıyor, sonrasında aklına düşen bir kaçamak ve bir gazeteci ile yaşadığı keyifli bir Roma Tatili tüm filmde bizi Roma sokaklarında dolaştırıyor.

Roma’nın gururu Otel Hassler 1890’da inşa edilmiş, 1953’te Audrey Hepburn’un filmi bu otelde çekilmiş. Sene 1895 Osmanlı İmparatorluğu döneminde İstanbul’da Pera Palas Oteli inşa ediliyor. Bu iki dev otel ne mutlu ki hala dimdik ayakta ve misafirlerini en iyi şekilde ağırlamakta… Düşünüyorum da günümüzün favori kavramı sürdürülebilirlik konusunda daha doğru iki örnek olabilir mi?

Otel Hassler’in önünden aşağı süzülen İspanyol Merdivenleri ise Roma’nın en canlı, en kalabalık, en şirin meydanlarından Spagna’ya çıkıyor. Genç romantiklerin çoğu yayılmış İspanyol Merdivenleri’ne. Cıvıl cıvıl bir ortam, benim için en önemlisi bu yol beni Roma’nın en önemli alışveriş caddesine çıkarıyor: Via del Corso’ya.

Via del Corso bildiğiniz dünyaca ünlü İtalyan markalarının mağazalarının, restoranlarının, dondurmacılarının olduğu cadde. Hani eskiden Bağdat Caddesi dönüşüme girmeden, caddede şöyle keyifle birkaç kez bir aşağı bir yukarı yürürdük ya, vitrinleri önce bir kaldırımdan, sonra karşı kaldırımdan dolaşırdık, işte Via del Corso da dolaşmak o günlere götürdü beni biraz. Kaç kez bir aşağı bir yukarı yürüdüm hatırlamıyorum. Sonra Via del Babuino’ya geçtim, paralel cadde o da önemli bir moda caddesi.

Sanırım ben iflah olmaz bir cadde mağazacısıyım.

Collesium – Forum Romano – Vatikan derken Roma’nın o tarihi ve turistik bölgeleri ve tabii o meşhur kiliseleri bitiyor.

Uslanmaz bir mağazacı olduğum için Via del Corso ve diğer alışveriş caddelerindeki mağazalar yetmeyince, şehirdeki AVM’ler nerelerde diye soruşturmaya başladım. O da ne, ortalama 60 milyon nüfusa sahip İtalya’nın koskoca Roma şehrinde 3.8 milyon insan yaşıyor ve koca şehirde sadece 10 tane AVM var, düşünebiliyor musunuz? Onlara da Roma’nın dışında en az 40-45 dakika yol gitmek gerekiyor ulaşmak için… Ayrıca bir de inanılmaz bir sorun var: Toplu taşımada Avrupa standartlarına alışık olan biri olarak diyebilirim ki, Roma’da toplu taşıma sistemi bir felaket. Bu kadar tarihi şehirlerde elbette metro yapmak kolay değil, nereye kazma vursan tarih fışkırıyor. Bir de yolların neredeyse tamamı taş ve otobüsler Arnavut kaldırımı yollarda öyle hızlı gidiyorlar ki, sonunda AVM’ye ulaşınca toprağı öpesim geliyor.

Ve…. Tripadvisor sitesinde, Roma bölgesinin en fazla puanı alan AVM’lerinden birindeyim artık.

Centro Commerciale Porta di Roma

AVM’nin giriş katı dünyaca ünlü markaların zincir mağazalarına ayrılmış, görsel mağazacılık anlamında hepsi çok başarılı, hani ülkemizde de bulunan marka mağazaların vitrinlerinde kullanan malzemelerden bir çıt daha kaliteli burada kullanılan malzeme ve işçilik. Işık kullanımları ki, benim için vitrinde en önemli konudur, hem doğru hem başarılı. Vitrini ilk gösteren nedir derseniz, eskiden renk birinci sıradaydı ama artık “ışık” öne geçti, ancak doğru aydınlatma yapılmış vitrinler renkleri ve konseptlerini tam olarak ortaya koyabiliyor.

AVM’ye varmak bile çok uzun bir zaman aldığı için, elbette karnımız hızla acıkıyor ve birinci katı inceledikten sonra yiyecek için farklı alternatifler aramaya koyuluyoruz. Girişin alt katında food court’ ta tam da istediğim gibi yerel bir tat buluyorum, biraz etli dürüm, biraz Samsun pidesi, biraz bazlama benzeri ve içi bol malzeme dolu sıcak sandviçler satan bir İtalyan ailenin vızır vızır işleyen mini restoranını gözüme kestiriyorum. İyi ki en kalabalık yer en iyi yerdir mantığını işletmişim. AVM’nin en keyifli yerinde süper yerel bir İtalyan yemeği yedik ve incelemeye devam.

Bakalım bu AVM’nin diğerlerinden farkı ne, biraz daha soruşturma sonunda öğrendim ki, en alt katta yani yerin iki alt katında tüm katı kaplayan kocaman bir market. Market yerel bir zincir ama çok başarılı. Roma’da yaşıyor olsam haftalık alışverişinin adresi burası olurdu dedim kendi kendime.

“Roma Tatili’’ filminin çekildiği zamanlarda bu AVM’nin yeri sanırım kocaman bir gelincik tarlasıydı. “Audrey bu AVM’yi görse acaba ne yapardı” diye düşündüm. Sonra da aklıma düştü, “ben neden Audrey Hepburn’u bu kadar severim”, sanırım anne tarafından dedesi Hollandalı Baron von Hemstra
1919 baharına kadar ailesiyle İzmir’de yaşadığından, köklerinde bizim İzmirimizin havası suyu var, güzelliği oradan gelmiş olabilir, ne dersiniz?

İtalya’daki AVM’lere dönersek 60 milyonluk ülkede 100 civarı AVM var, hemen hepsi şehirlerin dışına inşa edilmiş. Avrupa’nın en büyük AVM’si Mayıs 2017’de Kuzey İtalya’da Bergamo’da açılmış The Oriocenter, 105 bin metrekare, 280 mağaza, ünlü Japon restoran zinciri Wagamama dahil 50 restoran, bir hipermarket, 14 salonlu bir sinema… Bölgede yaşayanlara yeni 600 iş imkanı sağlıyor. Orio al Serio havaalanı bölgesinde kurulan AVM, Roma ve Milano havaalanlarından sonra ülkenin 3. büyük havaalanında. Bu nedenle yatırımcıları için “The Dream” (Hayal) olarak nitelendiriliyormuş.

Roma’da ve İtalya’da AVM’lerde genel durum bu. İtalyanlar da AVM’lere bayılıyor ama abartmıyorlar.
Bu yazıyı hazırlarken biraz da ülkemizde AVM’lerde son durum nedir diye ufak bir araştırma yaptım, sonuçları hiç yorumsuz paylaşıyorum.
Türkiye’de rakamlarla AVM’lerde son durum. (merak edenler için)

Alışveriş Merkezi Yatırımcıları Derneği’nin (AYD) verilerine göre, 2017 Türkiye’de faaliyette bulunan AVM sayısı 350’leri buluyor.

2017 yılının son verilerine göre ülkemizin nüfusu 83 milyon olarak hesaplanmış, İstanbul’da ise 14 milyona yakın insan yaşamakta, en fazla AVM Türkiye’nin en kalabalık şehri İstanbul’da 100 AVM.

Roma 3.7 milyon 10 AVM
İstanbul 14 milyon 100 AVM

İstanbul’u 35 AVM ile Ankara, 19 AVM ile İzmir 16 AVM ile Antalya izliyor. Bursa 11, Kocaeli ve Muğla 9, Aydın ve Konya 7, Balıkesir, Gaziantep, Kayseri, Mersin, Samsun ve Tekirdağ 6, Denizli, Diyarbakır ve Eskişehir 5.

Manisa ve Sakarya 4, Çanakkale, Edirne, Hatay, Karabük, Kütahya, Şanlıurfa, Trabzon ve Uşak 3, Afyon, Aksaray, Bolu, Elazığ, Erzurum, Giresun, Kahramanmaraş, Malatya, Siirt ve Zonguldak 2 , Artvin, Batman, Bilecik, Bitlis, Çankırı, Isparta, Karaman, Kastamonu, Kırklareli, Nevşehir, Mardin, Ordu, Tokat, Osmaniye, Van, Yalova 1.

İl il ulaştığım rakamları sizle paylaştım. Eminim sizler başarılı perakendeciler olarak harika hesap uzmanlarısınız. Bu nedenle tüm hesapları size bırakıyorum.

Bu verileri inceledikten sonra, AVM’lerin dünyadaki doğru örnekleri gibi şehir dışlarına doğru gelişmesini ve kentsel dönüşüm sürecinde cadde mağazacılığının şehirlerin içindeki güzel günlerine geri dönmelerini hayal ediyorum ve Audrey Hepburn’un başlıktaki sözüyle bu yazıma nokta koymak istiyorum.

Hiçbir şey imkansız değildir. Sonuçta imkansızın içinde bile imkan bulunuyor… (Audrey Hepburn)

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz