Soner SELÇUKLU
“Ağacın boyu yere devrilince ölçülür!” sözü günümüzdeki iş ilişkilerindeki bozulmaları özetle açıklıyor.
Buradan yola çıkarak konuyu deyimlerle ortaya koymak istiyorum. Eminim şu veya bu biçimde ata sözlerini ve deyimleri kullanmışsınızdır. Tümü için her koşula uyar demek mümkün olmasa da çok zekice söylenenler lafı uzatmadan meseleye parmak basmayı kolaylaştırıyor. Ben de bu yazımda deyimlerle iş ilişkilerinde yaşanan bozulma ve çürüme eğilimlerine dikkat çekmek istiyorum.
‘Ekonomik kriz vardı yoktu’ tartışmaları bir yana devletin resmi TÜİK, Merkez Bankası gibi kurumlarının verileri iş piyasalarında can yakıcı gerilemelerin belirtilerini açıkça ortaya koyuyor.
Her sektörde hatırı sayılır sayıda varlığını koruma mücadelesi verenler var. Elinizde hiçbir veri olmasa da yakın çevrenizden, çarşı ve pazardan duyduklarınız yeter. “Acı neredeyse canın oradadır!” sözü de herkesin yaşadığı sıkıntıyı genel olarak tanımlıyor. Kimi döviz borcundan, sattığı malın parasını alamamaktan, iadelerden, satışların düşmesinden, nakit sıkıntısından, kirasını ödeyememekten, kimileri de faiz borcundan yakınıyor. Bu durum nereden kaynaklanırsa kaynaklansın ortada yadsınamaz bir gerçek var. Parlak sözler acıya merhem olmuyor. İşsizlik, cari açık, dış borç, döviz kurları, kapanan mağazalar/şirketler, kiracı ilişkileri, konkordatolar, enflasyon, faiz oranları iş dünyasında günlük yaşamda doğrudan karşılaştığımız engeller.
Buradan hareketle böyle bir ortamda her şey mubah anlayışının geçerlilik kazanmasından daha kötü ne olabilir.
Öte yandan iş dünyasında uzun yıllar kalmayı hedefleyerek yola çıkanların kuruluş döneminde yazılı olsun olmasın tanımladığı değerlere değinmek istiyorum. Öyle ya bir kuruluşun iş yapma felsefesini oluşturan sınır çizgisi ve referans noktalarından söz etmek gerekiyor. Bunlar örgütsel davranış ve tutumların da dayanağı oluyor. Aile, adalet, eşitlik, liderlik, yasalara saygı, müşteri odaklılık, bilimsellik, dürüstlük, çevrecilik, insana saygı, kalite, gelişme gibi değerler şemsiyesinin altında yer alanlardan birkaç tanesi eminim birçok şirketin web sitesinde, sosyal medya hesaplarındaki hakkımızda sekmesinde, tanıtım dosyalarında bulunuyordur.
Değerler ayağınıza bağladığınız zincir gibidir. Bir kuruluşun uzun soluklu yaşam dönemi için var oluşunun ifadesidir.
Değerler ne zaman sorgulanır?
Günün değişen koşulları şirketin gelişiminin önüne geçtiğinde değerler de güncellenir. Ama bu krizi bahane ederek hayatta kalmak için örneğin dürüstlük değerinden vazgeçmek anlamına gelmez. “Çıkarım neredeyse değerim oradadır!” dediğinizde oyunun kuralları değişir. Siz de şirketiniz de bambaşka bir şeye dönüşürsünüz. Değer sahibi olmak her şeyi düzgün yaptığınız anlamına da gelmez. Mafya’nın da (haracı babanın uygun gördüğü biçimde paylaşmak gibi) değerleri vardır. Değerleri yerli yerine oturtan da evrensel ilkelerdir. Mafya’da bu yoktur.
İşletmenin yaşadığı sorunları çözmek için stratejik seçenek oluşturacak senaryolar ve eylemelere başvurmak gerekirken işin kolayına kaçmak tembellikten, değerlerin samimiyetsizliğinden başka bir şey değildir. Bir kişi ya da kuruluşu işler kötüye gidince tanırsınız. Her şey yolundayken ilişkilerde güller açar. “Ağacın boyu yere devrilince ölçülür!”
Gelelim piyasalardaki bozulmanın deyimlerle öyküsüne:
“KULAĞININ ÜZERİNE YATMAK!”
Belli başlı göstergeleri:
- Daha önce verdiği sözleri hiç söylememiş gibi davranmak,
- İlgileniyormuş gibi yapıp işleri savsaklamak,
- Telefon, e-posta, whatsapp gibi haberleşme kanallarında geri bildirim vermemek,
- Çeşitli bahanelerle işleri yokuşa sürmek.
“SEPET HAVASI ÇALMAK!”
Belli başlı göstergeleri:
- İşten çıkarma kararını sepetleme olarak açıklamak,
- Çalışanları son kullanma tarihi olan bireyler olarak görmek,
- Krizi bahane ederek çözüm yolları aramadan, verimlilik-etkililik kriterlerine bakmadan ilk adımda bazı çalışanları işten çıkarmak.
“GEMİSİNİ KURTARAN KAPTANDIR!”
Bir dönem başarılı olmanın ifadesi olarak beceriklilik anlamında kullanılıyordu. Son zamanlarda çıkarcıların sloganı oldu…
Belli başlı göstergeleri:
- Açıkları yakalamak, insanların zayıflıklarından yararlanmak ve bunları yaparken kendini haklı görmek,
- Piyasada kalmak için değerlerden, ilkelerden vazgeçmek,
- İş etiğini ve ahlakını kolayca bir kenara koymak,
- Her yolu geçerli saymak.
“ABA ALTINDAN SOPA GÖSTERMEK!”
Belli başlı göstergeleri:
- Kazan-Kaybet (Ben kazanayım o kaybetsin) anlayışıyla hareket etmek,
- Dediklerini yaptırmak için örtülü uyarıda bulunmak,
- Çalışanları dolaylı yoldan işten çıkarmakla tehdit ederek kendi koyduğu yeni koşullara uyulmasını sağlamak,
- Kendisinin ürün ve hizmetlerine bağlı iş yapanlara krizi fatura etmek amacıyla alım-satım sürecinde kısıtlamalara gitmek.
‘‘DERDİNİ MARKO PAŞAYA ANLAT!’’
Belli başlı göstergeleri:
- Karşı tarafın sorunlarına karşı duyarsız davranıp çözümü bilinmeze havale etmek,
- Kendi çıkarını koruyup karşı tarafı sorunla baş başa bırakmak,
- Geçmişteki ortak çıkar ilişkilerini unutarak, empatiden yoksun ‘‘bana ne kardeşim’’ anlayışıyla hareket etmek.
“ALTTAN ALDIK YETERİ KADAR, BUNDAN SONRA EDERİ KADAR!”
Belli başlı göstergeleri:
- Karşı taraf için çok şey yaptığını düşünerek sırtını dönüvermek,
- Tamamen kişisel bir değerlendirmeye dayalı karşı tarafı yargılamak,
- Çıkarların çatıştığı noktada daha fazla menfaat sağlamak için karşı tarafa tavır almanın gerekçelerini oluşturmak.
“GEÇTİ BOR’UN PAZARI SÜR EŞEĞİ NİĞDE’YE!”
‘Bir fırsat kaçınca, hiç olmazsa bundan sonraki fırsatı değerlendirmek gerekir’ anlamındaki bu söz uygulamada değişti.
Belli başlı göstergeleri:
- İş yaptığı, birlikte kazandığı kişi veya kuruluşların zaaflarından yararlanarak, onların zarara uğrayacağını bilerek avantaj yakalamayı marifet saymak,
- Kazan-kaybet anlayışıyla güveni kötüye kullanarak karşı tarafa gol atmak.
“ESKİ ÇAMLAR BARDAK OLDU!”
Belli başlı göstergeleri:
- İş yapma koşullarını kendi çıkarlarına göre düzenlemek,
- Karşı tarafın içinde bulunduğu zorluklardan yararlanarak kuralları tek taraflı değiştirmek.
“BULANIK SUDA BALIK AVLAMAK!”
Belli başlı göstergeleri:
- Karışıklıktan yararlanıp çıkar sağlayarak karşı tarafı zarara zorlamak,
- Kriz ortamından yararlanarak tedarikçiden indirim istemek, ödemeleri geciktirmek,
- ‘‘Hallederiz, aynı gemideyiz, ben de zor durumdayım’’ gibi sözlerle karşı tarafı oyalamak.
“AĞIZ KALABALIĞINA GETİRMEK!”
Belli başlı göstergeleri:
- Birini gereksiz sözler söyleyip çok konuşmak yolu ile şaşırtmak, dikkatini dağıtıp aldatmak,
- İş ilişkisinde bulunduğu kişileri asıl konudan uzaklaştırıp yükümlülüklerden kurtulmak veya bunları ertelemek,
- Laf cambazlığı yapmak.
“İsveç dünyada en fazla şirket kuruluşunun (startup) yapıldığı yerdir. Spotify, Minecraft ve Candy Crush Saga hepsi İsveç’te yapıldı. Skype, İsveçliler tarafından kuruldu ve SoundCloud, Berlin’deki mevcut yerine taşınmadan önce Stockholm’de başladı. Bunun gibi teknoloji devlerinin ilk girişim merkezi olmasının en temel üç nedeni var:
- Güven veren piyasalar (işverenler, çalışanlar, tedarikçiler ve müşteriler arasındaki yapıcı iş birliği)
2. Serbestlik (geliştiren piyasalar)
3. Vergi politikası (akılcı ve kabul edilebilen)
Bence ilk madde hepsinden daha önemli!” Alıntı: Piyasalaşan Dürüstlük
İşletmeciliğin evrensel değerlerinden taviz vermeden küçülme, büyüme, saldırı, savunma, ürün ve hizmet gamını gözden geçirme, maliyetler, fiyatlandırma, tasarruf kalemleri, çalışan politikası, hedef müşteriler, pazarlama-satış, şirket evliliği, katılma, yatay ve dikey entegrasyon, kurumsal yapının güncellenmesi, süreçler vb. stratejiler üzerinde her şirketin dersini iyi çalışması gerekiyor.
Değerlerden vazgeçmek bir seçenek olmamalıdır!
İnsan düşünce sistemiyle hareket eder, yalnızca içgüdülerine sığınmaz. Lafta bu değerleri savunanlar bunun dışına çıktığında piyasalar gün gelir gereken şamarı atıverir.